Yeni bir araştırma, Güneş’in parlaklığı nedeniyle bugüne dek tespit edilemeyen bir grup asteroidin zaman zaman Dünya’ya tehlikeli derecede yaklaşabileceğini ortaya koyuyor. Bu cisimler, mevcut gözlem araçlarıyla yalnızca günler kala fark edilebiliyor.
Gökbilimciler uzun yıllardır, Dünya’ya çarpma ihtimali taşıyan asteroitleri izleyebilmek için teleskoplarla gökyüzünü tarıyor. Bilimsel çabaların büyük kısmı, özellikle Güneş Sistemi’nin dış bölgelerinden gelen ve yüksek hızla yaklaşan büyük kaya parçalarını tespit etmeye odaklanıyor. Ancak yeni bir araştırma, göz önünde olan ama görünmeyen farklı bir tehdit kaynağına işaret ediyor: Venüs’ün yörüngesini paylaşan, ancak Güneş’in parlaklığı yüzünden bugüne dek büyük ölçüde gizli kalmış asteroitler…
Güneş’e yakın konumları nedeniyle uzun süre fark edilemeyen bu cisimler, hem Venüs’e yakın hareket ediyor hem de zaman zaman Dünya’ya tehlikeli derecede yaklaşabiliyor. Araştırmacılar, bu tür asteroitlerin ancak çarpışmadan kısa bir süre önce fark edilebileceğini ve bu durumun gezegen savunması açısından ciddi bir risk oluşturduğunu belirtiyor.
Venüs ile aynı yörüngede dönen bilinen yaklaşık 20 asteroit bulunuyor. Ancak bilim insanları, Güneş’in yoğun parlaklığı nedeniyle bu sayının gerçekte çok daha fazla olabileceğini düşünüyor. Yapılan çalışmalara göre, bu asteroitlerin çoğunun kökeni Mars ve Jüpiter arasındaki ana asteroit kuşağına dayanıyor. Zaman içinde yörüngeleri değişmiş ve iç Güneş Sistemi’ne doğru yönelmiş olmaları muhtemel.
Venüs’le benzer yörüngeye sahip olmalarına rağmen, bu asteroitlerin Venüs’e çarpma olasılığı düşük. Ancak Dünya için aynı güvenli durum geçerli değil. Yapılan analizler, bazı asteroitlerin Dünya’nın yörüngesine fazlasıyla yaklaştığını gösteriyor. Araştırmaya göre bu gök cisimlerinden bazıları, gezegenimize yalnızca 75.000 kilometre mesafeye kadar yaklaşabiliyor. Bu mesafe, Ay ile Dünya arasındaki uzaklığın beşte birinden bile daha az.
Tehlike ne kadar büyük?
Bilim insanları bu görünmeyen asteroitleri anlamak için hem sayısal simülasyonlar hem de analitik modeller kullanarak çeşitli senaryolar oluşturdu. Elde edilen veriler, bazı bölgelerde bu cisimlerin Dünya ile olası çarpışma ihtimalini ciddi şekilde artırdığını ortaya koydu.
Çalışmayı yürüten ekipten Prof. Valerio Carruba, çarpışma riskine dair verdiği örnekte, yaklaşık 300 metre çapındaki bir asteroidin 3 ila 4,5 kilometre çapında bir krater oluşturabileceğini belirtiyor. Bu büyüklükteki bir çarpışma, yüzlerce megaton eşdeğerinde enerji açığa çıkarabilir. Daha da önemlisi, bu tür asteroitlerin bugüne kadar izlenememiş olan bu popülasyon içinde saklanıyor olabileceği düşünülüyor.
Asteroitlerin tespit edilmesi konusunda büyük umut bağlanan yeni gözlemevleri de bu sorunu tamamen çözmekte yetersiz kalabilir. Vera C. Rubin Gözlemevi gibi yeni nesil teleskoplar daha geniş alanları ve daha karanlık gökyüzünü tarayabilecek kapasiteye sahip olsa da, söz konusu asteroitlerin davranışları bu teknolojilerin bile sınırlı kalmasına neden olabilir.
Uzmanlara göre, bu cisimler aylar boyunca hatta yıllarca görünmeden kalabiliyor. Sadece belirli yörünge koşullarında, kısa süreliğine gözlemlenebilir hale geliyorlar. Yani düzenli gözlem yapan sistemler bile onları kaçırabilir.
Görmediklerimizi de hesaba katmamız şart
Araştırma, gök cisimlerinin yalnızca bilinen ve izlenebilir olanlarıyla sınırlı kalmamak gerektiğini açıkça ortaya koyuyor. Gezegen savunması çalışmaları, artık görünmeyen tehditleri de içerecek şekilde genişlemek zorunda. Çünkü görünmeyen bir asteroidin çarpışmaya yalnızca birkaç gün kala fark edilmesi, alınabilecek önlemler açısından ciddi bir zaman kaybı anlamına gelebilir.
Dünya, uzaydan gelen olası tehditlere karşı hazırlıklı olmak zorunda. Ancak bu hazırlık, yalnızca elimizdekileri izlemekle sınırlı kalmamalı; aynı zamanda henüz göremediklerimizi de anlamaya çalışmakla mümkün olabilir.