The Chinese Room’un son on yıldaki en savlı oyunu, güya bir sinemaymış benzeri ilgi çeken hususuyla tam bir görsel işitsel başyapıt…
Korku oyunlarını da sevmeye başladık sanırım. Fakat her geçen gün bu çeşitte bizi şaşırtmayı başaracak yeni bir şey bulmak giderek zorlaşmaya başladı. Bizi germek için “Jump Scare”lere bel bağlamış tipler, elimizde silahların olduğu daha aksiyon odaklı olanlar ve tabii ki düşmanımızın çok üstün olduğu ve onunla yüzleşmenin kesin mevt manasına geldiği saklılık oyunları. Hepsine aşina oldukm artık. Lakin, Still Wakes the Deep’i oynadıktan sonra, onu bu tiplerden hiçbirine oturtamadık. Daha fazla, bir endişe sineması izleme hissinden bahsediyoruz. Bir senaryo ortaya konuyor, kahramanlarla tanışıyorsunuz ve onlar hayatlarını kurtarmaya çalışırken farkında olmadan her şey etraflarında yıkılıyor. Etkileşimli bir sineması.
Aslında bir nevi yürüme simülatörü ama biz bu terimi kullanmayı sevmiyoruz. Zira bu eğlenceli bir tıp olsa da yıllar içinde benzer vakitte aşağılayıcı bir şekilde de kullanılıyor. Etkileşimin birçoklarının senaryolar boyunca yürümeye indirgendiği ve bu sırada öyküyle ilgili yeni ayrıntılar keşfedilen anlatı tecrübelerini ifade ediyor. What Remains of Edith Finch, Gone Home, The Stanley Parable yahut Firewatch oyunlarında olduğu gibi. İngiliz geliştirici The Chinese Room da Dear Esther, Everybody’s Gone to the Rapture ve Amnesia: A Machine for Pigs gibi sevilen oyunlarla bu çeşitte yıllardır güçlü bir şekilde yer alıyor.
Yarı Lovecraft, yarı Stephen King
Çok rahat bir şekilde söyleyebiliriz ki bu oyun The Chinese Room’un en iyi oyunu, hem de açık ara. Hem teknik hem de ritm açısından, oyun bir sinema aynıi senaryolaştırılmış; tansiyon, terör, dram ve aksiyon, her şey var. Bizi her anda meşgul eden bu senaryo bildiğimiz her şeyden uzak bir petrol platformunda geçiyor. Baş kahramanımız Cameron “Caz” McLeary’nin aslında polisten saklandığı ve hatta bu uğurda ailesini geride bırakıp çalışmak için geldiği bir platformda.
Oyun bizi 1975 yılına götürüyor ve burada İskoçya kıyılarındaki Beira D petrol platformunda çalışan bir personel olarak oynuyoruz. Açıklanamayan bir olaydan sonra tüm iletişim çizgileri kesiliyor ve tüm çıkışlara ulaşmak imkânsız görünüyor, bu yüzden mürettebatın geri kalanını bulmalı ve platformu ele geçiren doğaüstü dehşetten ne değerine olursa olsun kurtulmaya çalışmalısınız. Bariz nedenlerden ötürü daha fazla detaya girmeyeceğiz ki sürprizler bozulmasın. Fakat tekrar de, Still Wakes the Deep’in her şeye nüfuz eden ve o olmadan tecrübenin anlaşılamayacağı Lovecraft vari bir dokunuşa sahip olduğunu eklemeden geçemeyeceğiz.
Bir kaygı sinemasında oynamaki
Başta da belirttiğimiz benzeri, Still Wakes the Deep her şeyden önce sinematik bir tecrübe hissetmenizi istiyor, tabii ki bir oyun oynamanın avantajlarıyla birlikte, kendinizi süratli bir şekilde kahramanın yerine koyabiliyorsunuz. Öykü boyunca, Caz’ın geçmişinin kesimlerini, iş arkadaşlarıyla nasıl bağlantı kurduğunu ya da onu nasıl etkilediğine şahit oluyoruz. Oyun boyunca, bir sonraki amacımızı takip ederek ilerliyoruz. Lakin oyun içinde herhangi bir gösterge yahut gibi bir arabirim olmadığını belirteyim. Ne mutlu ki bize rehberlik edecek olan meşhur sarı boya ile işi kolaylaştırıyor. Şahsen, bunu can sıkıcı bulmadık, tecrübeden uzaklaştırdığını da düşünmüyoruz. Yeniden de farklı düşünenler için The Chinese Room, bu işaretleri devre dışı bırakma seçeneğiyle yakında bir yama geleceğini de doğruluyor.
Karakterimizle çok akıcı bir şekilde hareket edebiliyoruz ve merdivenleri tutma, kapakları açma ya da kollara basma mekaniği epey kolay. Karakterimiz zıplayabiliyor ve ilerlemek için etraftaki çıkıntılara tutunabiliyor. Oyun tecrübesinin geri kalanı, yeni alanların kilidini açmak için bir şeyleri tamir etmekle ilgili. Karakterimiz petrol platformunda elektrikçi, bu yüzden tornavidasıyla neredeyse her şeyi yapabiliyor: panelleri açmak, asansörleri onarmak ve mürettebat üyeleriyle yeniden bir araya gelmek ve sahanın şimdi keşfedilmemiş yeni kısımlarının kilidini açmaki… Gerçek şu ki, mekanikler çok iyi cilalanmış ve şahane hissettiriyor.
Erkekliğin %99’u kaçmaktır
Elbette yakalanmamamız gereken saklılık alanlarından hissemize düşeni alıyoruz. Temel olarak The Chinese Room, gizlice girmemiz gereken, yavaş yavaş ilerlememiz gereken ve düşmanlar bizi görmediğinde bizi tespit etmemeleri için saklanma yerleri olan alanlar tasarlamış. Kendimizi savunmanın hiçbir yolu yok. Bu kısımlarda ayrıyeten bir sonraki saklanma yerine ilerlemek için birkaç saniye zaman kazanmak için dikkat dağıtıcı olarak kullanabileceğimiz objeler bulunuyor. Oyun istediği tansiyonu çok başarılı bir şekilde yaratıyor, bu açıdan The Chinese Room’u takdir etmek gerek.
Ölüm kalım durumundan kaçmak zorunda kalmanın gerilimi yetmezmiş, platformu istila etmeye başlayan ve önüne çıkan her şeyi adeta dönüştüren bu varlık, saatler ilerledikçe oyun alanını neredeyse tanınmaz hale getiriyor. Platformun geçirdiği dönüşüm ve koridorlardan geçerken duvardaki deliklerden geçmeye başlamamız kayda değer. Kahramanın baskısı fizikî olarak gördüklerimize de yansıyor ve tam da bu dehşetlerden birine direkt baktığında Caz’ın görüşü bulanıklaşıyor. Tüm bu mekanikleri, sinematik odaklılığı, zenginleştirici ve tesirli konuşmaları ve çoğu zaman ilerlemenizi isteyen kıssayı bir araya getirdiğinizde, bilhassa de ilk saati geçtikten sonra oynamayı bırakmanın çok zor olduğunu göreceksiniz.
Tam bir görsel işitsel başyapıt
Still Wakes the Deep’in çözünürlük ve grafik düzeyi çok iyi bir düzeyde. Oyunu denediğimiz Xbox Series S’te oyun hem 30 fps’de Kalite ayarında hem de 60 fps’de Performans ayarında çok iyi çalışıyor. Platformun ve her şeyden önce etrafın temsili etkileyici. İç yerde bile bir dalga ve dalgalanma sistemi yaratan su, fırtınalar, ipleri ve kumaşları hareket ettiren rüzgar, tam manası ile bir görsel ve işitsel şenlik. Bizi gizemli ve ürkütücü öyküsünün içine tamamen çekmeyi başarıyor.
Ses de hiç kötü değil. Daha endişe merkezli kısımlarda ensemizdeki tüyleri diken diken etmeye ve bizi her an diken üstünde tutmaya yardımcı oluyor. İskoç aksanlı ses oyunculuğu kusursuz hatta bazen altyazı olmadan anlamak zor olsa da, oyuna gerçekçi bir dokunuş katıyor. Still Wakes the Deep’i baştan sona tamamlamamız 6 saatimizi aldı. Bize kalırsa, epey kâfi bir uzunluk. Çok sinematik, sürükleyici bir tecrübe ve nasıl sonuçlanacağını görmek için bizi daima tetikte tutuyor.
Sonuç
Cins olarak daha çok bir yürüme simülatörü dursa da ondan çok daha fazlası olduğunu belirtmemiz gerek. Güçlü görseller, inanılmaz sesler, sizi daha fazlasını bulmaya teşvik eden bir dinamizm ve sizi yakalayan aksiyonun birleşimi, Still Wakes the Deep’i bugün bulabileceğiniz en iyi sinematik üslup oyunlardan biri haline getiriyor.
Neredeye Cthulhu mitlerine velerine yakın, güya yarısı Lovecraft’tan, yarısı Stephen King’den gelmiş duran bir kıssaya sahip. 99 imali Mavi Kaygı (Deep Blue Sea) gibi suya yakın sinemaların aksiyonuyla The Thing gibi endişe sinemalarının karışımı gibi. Son devirde oynamaktan büyük keyif aldığımız ve kesinlikle tavsiye edebileceğimiz bir oyun. Üstelik çıktığı ilk günden Xbox Game Pass’e eklendiği için denemek de ücretsiz.
85
Yayıncı Secret Mode
Geliştirici The Chinese Room
Platform Xbox Series S/X, PC, PS5
Tür Macera oyunu
Web https://stillwakesthedeep.com/