Amerika’yı keşfeden Kristof Kolomb, birçok devletten finansal destek istemişti. Bunlardan arasında Osmanlı Devleti de vardı.
O dönem, II. Bayezid, Kolomb’un bu teklifini geri çevirmek yerine destekleseydi; bugün Türk dünyası için neler farklı olurdu?
Yapay zekâya sorduk ve inanılmaz karşılıklar aldık. O devirde Osmanlı Devleti’nin stratejik hedeflerini de göz önünde bulundurarak bu soruya bir yanıt getirdik. İşte o ihtimaller…
Kolomb’un Osmanlı’dan destek alması durumunda devlet, keşif seyahatleri için gerekli gemi ve mürettebatı da temin edebilirdi.
Osmanlı’nın buna benzeyenbir dayanağı, deniz gücünü Atlantik’e genişletme hedefini içerebilirdi. Kolomb, seyahatlerini ekseriyetle Hristiyanlığı yayma maksadıyla gerekçelendirirken Osmanlı’nın İslamiyet’i yayma hedefiylebir motivasyonu olabilirdi. Osmanlı Devleti, İslamiyet’in Amerika kıtasına ulaşmasını ve yerleşmesini sağlayarak dini tesirini genişletmeyi hedefleyebilirdi.
Osmanlı Devleti, karasal genişleme ve Akdeniz’deki deniz ticaret yollarını denetim etme siyasetleri izliyordu. Kolomb’un Amerika keşfi için Osmanlı’dan destek alması, Osmanlı’nın denizcilik siyasetlerini genişleterek Atlantik ve Batı’ya yönelmesine sebep olabilirdi. Bu durumda Osmanlı, İspanya ve Portekiz denizci imparatorluklara rakip olarak Batı Afrika ve Güney Amerika kıyılarına deniz üsleri kurabilirdi.
Osmanlı, Karadeniz ve Akdeniz üzerinden geçen ticaret yollarının hâkimiydi.
Amerika’daki zenginliklere ulaşmak, Osmanlı’nın bu yolların ötesinde alternatif ticaret yolları ve eserler elde etmesini sağlayabilirdi. Bu da Avrupa devletlerinin, Osmanlı’yı devre dışı bırakma eforlarını engellerken devletin ekonomik üstünlüğünü koruyabilirdi.
Osmanlı’nın genel olarak fethedilen topraklarda dinî ve etnik çeşitliliği müdafaa eğiliminde olduğu düşünülürse, Amerika’daki yerli halklarla daha esnek bir bağlantısı olabilirdi. Lakin Osmanlı’nın fetih siyasetlerinin, Amerika’da nasıl bir yol izleyeceği hem yerli halkların direnişine hem de ekonomik çıkarların yüküne bağlı olurdu.
Osmanlı’nın Amerika’da İslamiyet’i yayma eforları, yerli halklarla dini etkileşimlere neden olabilirdi.
Osmanlı yönetimi, yerel halkların Osmanlı yönetimi altında kendi gelenek ve dinlerini sürdürmesine izin verse bile kültürel ve dini etkileşimler zamanla karmaşık bir yapıya dönüşebilirdi.
Osmanlı’nın Amerika’da aktif bir güç hâline gelmesi, Avrupa devletleri arasında Osmanlı’ya karşı ortak bir cephe oluşturulmasına yol açabilirdi. İspanya, Portekiz ve İngilterei güçler, Osmanlı’nın Atlantik’teki tesirini kırmak için ağır bir deniz savaşı stratejisi izleyebilirdi.
Osmanlı’nın Amerika’daki yerleşimleri ve kaynakları denetim etmesi, madenler, tarım ürünleri ve köle ticareti alanlarda ekonomik gücünü artırabilirdi.
Bu zenginlik, Osmanlı’nın Avrupa ve Asya’daki tesir alanını genişletmesine ve daha uzun süre güçlü kalmasına katkı sağlayabilirdi. Amerika’dan elde edilen zenginlikler, merkezi idarenin güçlenmesine ve iç isyanların önlenmesine yardımcı olabilir fakat, Amerika’daki toprakların denetimi ve buradan sağlanan gelirlerin paylaşımı, Osmanlı yönetimi içinde iktidar gayretine ve iç karışıklıklara da yol açabilirdi.
Tarımsal ihtilal yaşanabilirdi.
Osmanlı’nın Amerika’dan getireceği yeni tarım ürünleri, Osmanlı tarımını ve iktisadını dönüştürebilirdi. Bu ürünlerin Osmanlı topraklarına girmesi, ziraî üretimi ve nüfus artışını olumlu etkileyebilirdi.
Amerika’dan getirilecek yeni eserler, teknolojiler ve kültürel ögeler, Osmanlı toplumunda yeni sosyal ve kültürel değişimlere yol açabilirdi. Amerika’dan gelen göçmenler, yeni dinî ve etnik gruplar Osmanlı toplum yapısına entegre olabilirdi.
Osmanlı’nın Amerika’daki varlığı, imparatorluğu bir dünya gücü haline getirebilirdi. Hem Avrupa hem Afrika hem de Amerika’da varlık gösteren Osmanlı, dünya ticaret yollarını denetim eden bir süper güç olabilirdi.
Sonuç olarak Kolomb’un talebi, Osmanlı Devleti’ni apayrı bir pozisyona getirebilir; büyük bir güç olarak tarih sahnesinde kalmasını sağlayabilirdi.