Kimi hayvanlara baktığımızda çok fazla kasa sahip olduğunu görüyoruz. Bilhassa ineklerde karşımıza çıkan bu imaja kanguru, koyun gibi hayvanlarda da sık sık rastlanıyor.
Tıpkı bir vücut geliştiricisi gibi kaslı bir manzaraya sahip olan bu hayvanlar, neden diğer hayvanlar gibi ‘normal’ bir kas oranına sahip değil?
Her hayvanda da görülmeyen bu durumun kesinlikle bilimsel bir açıklaması olmalı!
Biz insanlar, kas yapmak için haftalarımızı, hatta aylarımızı veriyoruz.
Ancak kimi hayvanlar, bu devasa kas kütlelerine ‘doğuştan’ sahip olacak kadar şanslı oluyorlar. Akıl almaz göründüğünün farkındayız ama merak etmeyin, söylediğimiz bilimsel bir açıklaması var. Olağanüstü kas kütleleriyle doğan bu hayvanlar, aslında başkalarından ayrılan özel bir yapıya sahip.
Bu tıp hayvanların tek ortak özellikleri, miyostatin proteinlerinin çalışmıyor olması. Basitçe anlatmamız gerekirse, kaslarımızın büyümesi, bedenimizin bir istikrar oyunundan ibaret. Hücrelerimize kas üretimini teşvik eden sinyaller gelirken, bir yandan da bu süreci engelleyen düzenekler devreye giriyor. Bu engelleyici sinyallerden biri de bu miyostatin proteini.
Miyostatin, kas hücrelerimizin büyümesini sonlandırıyor.
Ancak bu gen üzerinde gerçekleşen bir mutasyon, kaslarımızın büyümesini sınırlayan bu sinyali ortadan kaldırabiliyor. Yani bu mutasyona sahip bireyler, olağanda hayvanlarda görülen kas büyümesi hudutlarını aşabiliyor. Tabii bu da her durumda denetimsiz bir kas gelişimi manasına gelmiyor. Tam tersine, kaslar doğal sonların ötesine geçiyor.
Biz insanlar ve diğer memeliler, miyostatin geninin iki kopyasına sahibiz. Bu kopyalardan biri mutasyona uğradığında, kişi heterozigot oluyor. Bu da olağandan daha güçlü ve kaslı olmasına yol açması demek. Her iki kopya da mutasyona uğradığında ise homozigot söylediği söz edilen oluyor. Bu da, kas gelişiminde olağanüstü bir artışa yol açması demek.
Belçika Mavisi ve Piedmontese sığırları, homozigot miyostatin mutasyonuna sahiptir.
Bu hayvanlar, şaşırtan şekilde kasa sahipler ve “çift kaslı” olarak biliniyorlar. Artan kas kütlelerinin ise her daim avantaj sağladığını düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Zira kasları çoğaltmak için gereken ek besin ve protein muhtaçlığı, bu cinsleri bakım açısından hayli zahmetli hâle getiriyor.
Aşırı kas gelişimi, yavruların doğumunu da tehlikeli bir hâle sokabiliyor. Olağanda kas kütlesi artınca, hayvanların hareket suratları da o oranda azalıyor. “Madem bu kadar hareketsizler, nasıl bu kasları kaybetmiyorlar?” diye sorabilirsiniz. derhal cevaplayalım…
Miyostatin mutasyonu, yalnızca kas gelişimi ile sınırlı değil.
Bu mutasyonun tesirleri, kendisini öbür alanlarda da gösterebiliyor. Mesela aynı durumda olan kimi keçi ve tavşanlarda, lisanlarının aşırı derecede büyük olduğu gözlemlenmiş. Bahsettiğimiz de tam olarak bu…
Tabii bir de bu hayvanların yaşadığı zorluklar da var. Aşırı güçlü gibi görünseler de bu canlıların doğum oranı, sandığımızdan daha az. Zira doğum anında çok zorluklar yaşıyorlar, can kaybı doğum oranları da o kadar yüksek oluyor.
Dezavantajları yerine avantajları da var.
Heterozigot olan hayvanlar, atletlerde olduğu benzeri bariz bir şekilde daha güçlü ve çevik oluyorlar. Mesela dünyanın en süratli yarış tazıları, miyostatin mutasyonu taşıyan köpekler arasında yer alıyor. Bu mutasyon, sadece kas kütlesini artırmıyor; atletik performansta da bariz bir gelişme gösteriyor.
Her daim ‘çok kas’ en iyisi diye düşünmemek gerekiyor. Zira insanlarda olduğu benzeri hayvanlarda da aşırı kas, avantajları doğururken dezavantajlarıyla bir arada geliyor. Ortadaki istikrar bulunmadığı surece ömür, daha zor ve karmaşık bir hâle gelebiliyor. Esas önemli olan şey ise, o dengeyi bulmak.
İlginizi çekebilir: