Çürüyen meyvelerde gözlemlenen solucan kuleleri, mikroskobik canlıların bilinmeyen davranışlarını gündeme taşıdı. Araştırmacılar, bu yapıların işlevi ve organizasyonu üzerine yeni sorular soruyor.
Bilim insanları, çoğu kişinin muhtemelen aklına bile gelmeyecek bir olayı gün yüzüne çıkardı: Mikroskobik yuvarlak solucanlar, birbirlerinin üzerine tırmanarak canlı kuleler, yani bir tür “süperorganizmalar” oluşturuyor. Üstelik bu yapıların sadece laboratuvar ortamına özgü olmadığı, doğada da görülebildiği anlaşıldı.
Almanya’daki Max Planck Hayvan Davranışı Enstitüsü’nden araştırmacılar, daha önce yalnızca deney ortamlarında gözlemlenen bu davranışın, yabani nematodlar arasında da gerçekleştiğini belgeledi. Araştırmaya göre, bu küçük solucanlar, kuleleri hayvanlara tutunarak ya da farklı zeminlere ulaşmak için bir tür köprü gibi kullanıyor. Böylece, çevrelerine yayılma şanslarını artırmış oluyorlar.
Araştırma ekibinin başında yer alan Serena Ding, bu davranışın solucan bilimciler arasında yeni bir konu olmadığını, ancak doğada ilk kez net biçimde gözlemlenmiş olmasının önemli bir adım olduğunu belirtiyor. Yıllarca sadece laboratuvar koşullarında görüldüğü için, bu davranışın doğal ortamda geçerli olup olmadığı belirsizdi. Bu da konuya dair araştırmaların kapsamını sınırlıyordu.
Ekip, dört yıl önce başladıkları bu çalışmada, yüksek yoğunlukta solucan bulunan doğal alanları gözlemleyerek işe koyuldu. Araştırmanın ortak yazarlarından Ryan Greenway, Almanya’nın Konstanz Üniversitesi çevresinde çürüyen meyvelerde bu kuleleri bularak ilk somut gözlemleri kaydetti. Doğada rastlanan bazı kuleler laboratuvara taşındı ve burada ayrıntılı incelemeler yapıldı. Ayrıca, yaygın bir deney türü olan Caenorhabditis elegans solucanları da laboratuvarda benzer kule yapıları oluşturmaya teşvik edilerek gözlemlendi.
Araştırmalar, bu kulelerin yalnızca bir solucan türü tarafından oluşturulduğunu ve bu yönüyle “geçici süperorganizmalar” gibi işlediğini gösterdi. Araştırmacılar, kulelerin yayılmaya yardımcı olduğunu doğruladı. Bazı durumlarda, kuledeki solucanların meyve sineği gibi hareket eden canlılara tutunduğu ya da zemindeki boşlukları aşmak için bu yapıları kullandığı gözlemlendi.
Süperorganizma nedir?
Süperorganizmalar, bireysel organizmaların bir araya gelerek, tek bir birey gibi işleyen ve ortak bir amaç doğrultusunda hareket eden karmaşık sistemler oluşturmasıyla meydana geliyor. Karıncalar ve arılar gibi sosyal böcek kolonileri, uzun zamandır süperorganizmaların en bilinen örnekleri olarak kabul edilmekteydi. Ancak bu yeni gözlemler, bu tür yapıların sadece sosyal böceklerle sınırlı olmadığını, farklı yaşam formlarında ve daha geniş ekosistemlerde de var olabileceğini gösteriyor. Bu keşif, ekosistemlerin ve türler arası etkileşimlerin anlaşılmasında yeni bir bakış açısı sunuyor.
Bir başka dikkat çekici bulgu ise kulelerin organizasyon biçimiydi. Laboratuvar ortamında incelenen solucanlar arasında herhangi bir hiyerarşi ya da iş bölümü görülmedi. Tüm bireyler hareketliydi ve kule başı olma gibi bir davranış gözlenmedi. Ancak bu bireyler genetik olarak birbirine çok benzerdi. Doğal ortamda, genetik çeşitlilik arttıkça bu davranış biçimlerinin nasıl değiştiği halen araştırma konusu. Ding, “Şu anda bunun üzerinde çalışıyoruz” diyor ve ekliyor: “Kulede herkes aynı şansı elde etmiyor gibi görünüyor. Peki kimler yayılıyor? Bu bir yardımlaşma mı, yoksa rekabet mi? Bunu anlamaya çalışıyoruz.”
Ayrıca, laboratuvar deneyleri C. elegans solucanlarının hayatlarının her aşamasında kule oluşturabildiğini ortaya koyarken, doğada gözlenen kulelerin sadece dayanıklı larva aşamasındaki bireylerden oluştuğu fark edildi. Bu durum, davranışın belirli bir yaşam evresiyle daha yakından ilişkili olabileceğini düşündürüyor.
Araştırma halen devam ediyor ve ekip, bu sıradışı davranışın ardındaki evrimsel ve ekolojik nedenleri daha ayrıntılı biçimde incelemeyi planlıyor. Serena Ding’e göre, bu tür çalışmalar yalnızca yeni bir davranışı belgelemekle kalmıyor, aynı zamanda bilim dünyasına yaklaşım konusunda da bir mesaj taşıyor.
“Amacım çok bilinen bir organizmaya daha doğal bir bakış açısıyla yaklaşmak” diyen Ding, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bir davranışın nasıl oluştuğunu değil, hayvan için ne anlama geldiğini anlamak istiyorum. Mutasyonlara ihtiyaç duymadan, sadece gözlem yaparak anlamlı bir bilimsel çalışma yapılabileceğini göstermek benim için önemli. Bu yüzden bu araştırma kişisel olarak da heyecan verici.”